Doğa ÇiçekLeri Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Doğa ÇiçekLeri Forum

Doğa ÇiçekLeri Forum
 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Başkalarının Yazdığı Öyküler

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:49 pm

BİR KARDELEN MASALI...

Bir varmış bir yokmuş ,uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli Dağ Fulyası yaşarmış.
Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır,
güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine binbir
renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o
mahçup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış.

Doğa ananın da en sevgili yavrusu, herşeylerden sakınıp
gözettiği en nadide çiçeği imiş bu Dağ Fulyası. En yakın
arkadaşı Nergis'le sıcak yaz günleri boyunca gülüşürler,
oynaşırlar, bütün doğayı neşeyle donatırlarmış. Fulyacık
Nergis'ini çok sever bir dediğini iki etmezmiş. Elinden
gelse tüm dünyasını Nergis'le paylaşmak istermiş.

Nergis'te çok güzelmiş ama Fulya'nın saflığına karşı son derece
kurnaz, işveli, cilveli, bir kızmış. Fulya'yı çok sever, onunla
arkadaşlığını sürdürmek için kendini ona benzetmeye çalışır,
ama içten içe de Fulya'nın herkes tarafından sevilmesine
tahammül edemez, herkes kendini daha çok sevsin istermiş.

Fulya'nın tüm çiçekleri sabırla dinleyip, hepsine yardım etmek istemesine, herkese çözüm getirmeye çalışmasına hayret edermiş.
Çünkü, Nergis çiçek için doğadaki en önemli şey kendisiymiş,
kendi duyguları kendi düşünceleri , herkesin, herşeyin üstünde
imiş. Fakat Fulya'ya özel bir değer verir, onun hayranı olduğu
saflığını korumak için olası tüm kötülüklerden sakınmak istermiş.

Fulya ise hep tebessümle karşılarmış Nergis'i zira, Doğa
annesinin de aynı koruyucu kollayıcı davranışlarına alışık
olduğu için Nergis'e ayrıca çok güvenir, inanırmış.
Bu arada aşağılarda , dağların, vadilerin ötesindeki
ovalarda ise Bahar Rüzgârı yaşarmış...

Bu rüzgârın en sevdiği iş, ovanın tüm çiçeklerine gezip
gördüğü yerleri anlatarak onlara yeni heyecanlar, yeni
ufuklar göstermek ve onların hayranlığını, sevgisini
kazanmakmış. Birbirinden değişik ilginç öykülerle
çiçeklerin gönlünü çelip en masum görüntüsünü takınır
en hoş sesiyle onlara birbirinden güzel şarkılar söyler,
eğlendirirmiş. Çiçekler kendilerinden geçip, hayranlıkla
onu dinlerken, o fark ettirmeden çiçek tozlarını alıp
koynunda gizlediği kutusuna atarmış.

Bahar Rüzgârı, bu çiçek tozlarını karıştırıp bir gün kendine en
güzel kokulu, en güzel renkli çiçeğini oluşturacağını hayal eder
yüreği bu hoş beklentiyle çarparmış. Fakat aldığı her çiçek
tozundan sonra yine bir eksiklik hissedip daha güzel, daha ışıltılı,
binbir renkli, çok daha güzel kokulu çiçekler aramaya çıkarmış.

Rüzgâr, bir gün yine bu amaçla ovadan ayrılıp vadiye doğru yola
çıkmış. Vadiye geldiğinde birden çok farklı bir çiçek kokusu
hissetmiş, etrafına bakınmış ama görememiş.Çünkü koku
yukarılardan geliyormuş. Başını kaldırıp dağa doğru bakmış.
Tepelere yaklaştıkça kokular daha da yoğunlaşırken içlerinden
ayırt edici bir koku tatlı tatlı başını döndürüyor, onu daha
yukarılara çekiyormuş. Sonunda onu görmüş. İlk önce
heyecandan yanına yaklaşamayıp uzaktan seyre dalmış.

Fulya çiçek olacaklardan habersiz pervasızca çevresindeki
arkadaşlarıyla şakalaşıyor, çocuklar gibi neşeli kahkahalar
atıyor, gülerken gözlerinin içi gülüyormuş. Rüzgâr nasıl olup
da bugüne kadar çevresine eşsiz ışıltılar saçan bu çiçeğin
varlığından habersiz yaşadığına hayret etmiş. Hemen harekete
geçmeye karar verip hafif hafif Fulya'nın etrafında esmeye
başlamış. Bir yandan da bildiği en güzel şarkıları söylüyormuş.
Fulya bu beklenmedik hoş esintiyi heyecanla karşılamış, kendine
yeni ve çok farklı bir arkadaş edineceğini hissetmiş. Çünkü
arkadaşı Dağ Rüzgârının keskin esintisine karşı Bahar Rüzgârı
tatlı bir meltem edasıyla yapraklarını okşuyor, yıpratmadan
dinlendiriyormuş. Güzeller güzeli çiçek, rüzgârın coşkulu, tutkulu
heyecanlı sesini büyük bir hoşnutlukla dinlemeye koyulmuş...

Rüzgar, Fulya'ya ovadaki güzellikleri, gezip gördüğü yerlerde
duyup işittiği ve yaşadığı ilginç hikayelerini anlatırken
onun da başını döndürüp çiçek tozlarını alacağı anı hayal
ediyor ve yüreği bu anın heyecanı ile deli gibi çarpıyormuş.
Fakat kendindeki bu yeni duygulara kendide şaşırıyor,
Fulya çiçeğin tüm dünyasını merak ediyor, daha yakından
tanımak için çırpınıyormuş. Bu nedenle çiçek tozlarını almak
için biraz daha sabredip Fulya ile arkadaş olmaya karar vermiş.

Rüzgâr, Fulya çiçeğin dünyasına girdikçe hayranlığı daha da
büyümüş, onunla konuşmak, onun fikirlerini duymak, kendini dinlerken hüzünlü hikayelerde hemen buğulanıveren gözlerine
dalıp gitmek, neşeli hikayelerde kahkahalarına karşılık
vermek Rüzgarda tutkuya dönüşmüş.

Fulya'nın kokusu renklerindeki saflık, konuşmalarında
kendini hissettiren bilgeliğini, çocuksu ifade tarzı, hele
sesindeki o içine işleyen ince tını bugüne kadar hiçbir çiçekte rastlayamadığı özelliklermiş. Fulya ise dinlediği o harika hikayelerle, kendini dünyanın her yerine götürdüğüne inandığı
bu yeni arkadaşı yüzünden tüm arkadaşlarını ihmal etmeye başlamış. Zamanını hep Rüzgarla beraber geçirmek istiyormuş.
Zira Rüzgâr öyle güzel konuşuyor ve o kadar çok şey biliyormuş
ki, Fulya'nın dünyası yepyeni renklerle bezeniyormuş.

Günler geceler boyu birlikte konuşmuşlar, gülmüşler,
ağlamışlar. Bahar Rüzgârı Fulya'nın bütün güvenini kazanmış. Fulya bu arada Nergis'i ihmal etmemeye çalışıyor onada
rüzgâr'ın anlattıklarını anlatıyor ve ikisini tanıştırırsa birlikte
harika bir dünya kuracaklarını çok eğleneceklerini söylüyormuş. Nergis, Fulya'yı ilk kez bu kadar heyecanlı görüyor ve onu
bu kadar etkileyen birini çok merak ediyormuş.

Rüzgâr ise çiçek tozlarını aldığı takdirde Fulya'nın
arkadaşlığını kaybedeceğini bildiğinden bu çok istediği,
beklediği anı sürekli erteliyormuş. Fakat aklında da
yaratacağı o muhteşem çiçek olduğundan dağdaki diğer
çiçeklerle arkadaşlık kurup, onlarada aynı hikayeleri, aynı
şarkıları anlatarak başlarını döndürüyor ve çiçek tozlarını
alıp saklıyormuş. Bir gün Fulya, Rüzgâr'ın tüm yaptıklarını görmüş. Fakat çiçek tozlarını saklamasını anlayamamış.
Zira çiçek tozları, çiçekler için hayati önem taşıyormuş.

Tüm çiçek arkadaşlarının ertesi baharlarda yeniden canlanıp gün
ışığına kavuşmaları için bu tozların yeniden toprağa düşmesi
gerekiyormuş. Oysa rüzgâr onları kendine saklayarak çiçeklerin
ömürlerini sona erdiriyormuş. Fulya çok üzülmüş, onun derin
düşünceli hali Doğa annesini de endişelendirmiş. Bu arada Fulya,
istemeyerek Bahar Rüzgârı'nı Nergis'lede tanıştırmış. Ama Nergis'in
çok akıllı olduğunu ve Rüzgâr'ın büyüsüne kapılmayacağını
düşünüyormuş. Oysa Rüzgâr, Nergis'in ışıltılı renklerini öyle bir
övgülerle anlatmaya başlamış ki.. Hele Rüzgâr'ın şarkılarında ki,
o heyecanlı sesi duyunca Nergis de tüm diğer çiçekler gibi
büyülenmiş ve çiçek tozlarının gitttiğinin farkına bile varmamış.

Fulya büyük bir korku ve üzüntü ile olanları izliyormuş.
Hemen evine dönüp Rüzgâr'a, evinin tüm kapı ve
pencerelerini sıkı sıkıya kapatmış. Rüzgâr, Fulya'nın olanları gördüğünden habersiz, kendinden emin bir şekilde büyük
bir kibir ve iki yüzlülükle Fulya'nın evinin önüne gelmiş. Her zamanki gibi Ona ne eşsiz bir çiçek olduğunu, kokusuyla onu büyülediğini, çok uzaklardan bu koku ile kendisini çekip
getirdiğini en etkileyici sesi ile söylemeye başlamış.

Fulya çok büyük üzüntüler içinde perdenin arkasından sessizce Rüzgâr'ın anlattıklarını dinliyormuş. Rüzgâr, kapıların
açılmayışına anlam verememiş. Tekrar Fulya'ya ne kadar
çok değer verdiğini söyleyip en hüzünlü sesiyle ona şarkılar söylemeye devam etmiş. Fulya, gözyaşları içinde kapılarını
açmadan Rüzgara her şeyi gördüğünü ve yaptıklarını çok
yanlış bulduğunu, çiçeklerin yaşamlarının sürekliliği için
o tozlara ihtiyacı varken kendisinin büyük bir duyarsızlıkla,
herşeyi önceden planlayarak tozları çaldığını söylemiş.

Rüzgâr, Fulya'nın tepkisini çocukça ve anlamsız bulmuş.
O tozlara kendi mükemmel çiçeğini yaratmak için ihtiyacı olduğunu Fulya'ya anlatmaya çalışmış ama Fulya onun yaptıklarını asla anlayamayarak bencillikle suçlayınca
büyük bir kızgınlıkla oradan uzaklaşmış. Nergis ise
olanlardan habersiz Rüzgârla arkadaşlığına devam
ediyormuş. Rüzgâr kendi mükemmel çiçeği için sakladığı
tozları arasında Fulya'nın eksikliğini içinde duyarak,
kutusunu açmış, bir daha ki bahara kendi muhteşem
çiçeğini oluşturmak amacıyla çiçek tozlarını toprağa
serpmek istediğinde birde ne görsün tozların hepsi
kutunun içinde günlerce havasız kalmaktan
bozulup küflenmemiş mi?

Rüzgâr, her çiçek tozunun kendi doğal ortamı içinde sadece
ait olduğu çiçek olarak yaşayabileceğini çok geç anlamış.
Yinede büyük bir kibirle doğanın kanunlarına karşı geldiğini binlerce çiçeğe sonbaharı yaşattığını görmezden geliyor,
diğer yandan içinde Fulya'nın yokluğundan kaynaklanan
büyük bir boşlukla tüm hedef veamaçları
tükenmiş bir şekilde avare esip duruyormuş...

Fulya, gördüklerine yaşadıklarına dayanamıyor büyük acılar çekiyormuş. Hele bir dahaki baharda hiçbir arkadaşının olamayacağını düşündükçe, Nergis'inin bile Rüzgâra
kapılıp gittiğini görmek, onu kaybettiğini bilmek Fulya'nın
büyük üzüntülerle hastalanmasına neden olmuş.
O incecik zarif boynu bükülmüş, günden güne sararıp
solmuş. Doğa anne üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor
en değerli yavrusunun gözünün önünde eriyip gitmesini,
hastalıktan ölecek hale gelmesini önleyecek çareler arıyormuş.
En sonunda aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Hemen Dağ Fulyası'nın yanına gelerek, onun vaktinden çok
önce uyumaya başlaması gerektiğini söylemiş.

Fulya çiçek derin üzüntülerle minicik yüreği çok yorgun olduğundan henüz daha bahar aylarında olmasına rağmen
annesinin kollarında kolayca uyumuş.. Günler haftalar aylar boyunca hiç uyanmamış.. Böylece tüm yaz ve sonbahar aylarını uykuda geçiren Fulya bir gün kulağında Doğa annesinin
tatlı mırıltılarını duyarak gözlerini açmış. Yüreğinin nedenini
henüz bilemediği büyük bir huzur ve mutluluk ile dolu
olduğunu hissediyormuş. Gördüklerini anlamaya çalışıyor,
muazzam bir beyazlığın ortasında gözleri kamaşıyormuş.

Adeta tüm evren, bu güzel ve cesur çiçeğin yüreğini huzurla doldurmak istercesine büyük bir sessizlik içindeymiş. Karların Prensi ise büyük bir şaşkınlıkla kardan pelerinin altından
adeta yüreğini delip çıkan bu çiçek karşısında nefesi tutulmuş, gözlerine inanamayarak bu güzel çiçeğin yaşama yeniden gülümsemesini izliyormuş. Hayatında ilk kez böylesine
güzel bir çiçekle karşılaşmış. Zaten zavallıcık hayatı boyunca
hiç çiçek bile göremiyormuş ki, kış boyunca doğadaki
tüm canlılar kış uykusuna yatar, her yer derin bir sessizliğe gömülürmüş. Fulya da doğaya böylesine muazzam
güzellikler veren ve büyük bir huzur içinde uyumasını
sağlayan karlar prensine mutlulukla gülümsüyormuş.

Tüm ruhu ve incecik zarif gövdesi ile sadece karlar prensine yönelmiş, gözleri sadece onu görsün, yüreği sadece on duysun istemiş. İşte; o günden beri tüm doğa, Dağ Fulyasına
KARDELEN demeye başlamış. Zira, karları delip yeryüzüne çıkabilen tek çiçek Kardelen olmuş. Karların ve Karlar
Prensi'nin tek çiçeği ... Kardelenle Karlar prensi birbirlerine
hiç beklemedikleri bir anda kavuşmanın sevinci ile
sonsuza dek büyük bir mutlulukla yaşamışlar...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:49 pm

İşte hayat hikayem...

Bir ilkbahar sabahıydı.
Güneş, pırıl pırıl altın ışıklarını
yer yüzüne yolluyordu.
Bu ışınları gören kozalardan
o sabah beyaz bir kelebek çıktı.
Çok büyük ve tül gibi ince
bembeyaz kanatları vardı.
Birden kendini bir bahçenin
çiçekleri arasında buldu.
Önce keşif uçuşuna çıkıp
bahçeyi dolaştı.
Sonra dinlenmek için
kırmızı bir güle kondu.
Dinlenirken, kanatlarını
dikleştirip birleştirmisti.
Etrafına baktı.
Doyasıya yeşilliğe daldı
saatlerce seyretti...
Dinlenmişti.
Şimdi dolaşma vaktiydi,
yaşamalıydı, önünde uzun zamanı vardı.
Ağaçlara uçtu. Çiçeklere kondu.
Mutluydu, özgürdü.
Herkes ona bakıp "ne güzel" diyordu.
Akşama kadar çiçekten çiçeğe,
daldan dala uçup durdu.
Güneş batarken
bir garip his kapladı içini,
artık öğrenmişti.
Sadece bir günlük olan ömrü bitmişti.
Son bir kez etrafına baktı.
Batan güneşe daldı.
Ve bi daha hiiiiç uyanmadı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:49 pm

İşte hayat hikayem...

Bir ilkbahar sabahıydı.
Güneş, pırıl pırıl altın ışıklarını
yer yüzüne yolluyordu.
Bu ışınları gören kozalardan
o sabah beyaz bir kelebek çıktı.
Çok büyük ve tül gibi ince
bembeyaz kanatları vardı.
Birden kendini bir bahçenin
çiçekleri arasında buldu.
Önce keşif uçuşuna çıkıp
bahçeyi dolaştı.
Sonra dinlenmek için
kırmızı bir güle kondu.
Dinlenirken, kanatlarını
dikleştirip birleştirmisti.
Etrafına baktı.
Doyasıya yeşilliğe daldı
saatlerce seyretti...
Dinlenmişti.
Şimdi dolaşma vaktiydi,
yaşamalıydı, önünde uzun zamanı vardı.
Ağaçlara uçtu. Çiçeklere kondu.
Mutluydu, özgürdü.
Herkes ona bakıp "ne güzel" diyordu.
Akşama kadar çiçekten çiçeğe,
daldan dala uçup durdu.
Güneş batarken
bir garip his kapladı içini,
artık öğrenmişti.
Sadece bir günlük olan ömrü bitmişti.
Son bir kez etrafına baktı.
Batan güneşe daldı.
Ve bi daha hiiiiç uyanmadı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:50 pm

HERKES İÇİN BİRAZ MUTLULUK

Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.
Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu
bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile.

Bu adam, bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor? Birisi nasıl
olduğunu sorsa; “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi hep..
“Bomba gibiyim.” Jerry bir doğal motivasyoncuydu...

Yanında çalışanlardan biri, o gün, kötü bir günündeyse,
Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı.

Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni... Bir gün Jerry’ye
gittim. Anlayamıyorum dedim.. Nasıl olur da, her zaman,
her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun...
Nasıl başarıyorsun bunu?

Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki
seçimin var: Havan ya iyi olacak, ya kötü.. derim.
Havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda gene iki
seçimim var: Kurban olmak, ya da ders almak.

Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.
Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, gene iki seçimim var..
Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını
göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını seçerim.

Yok yahu, diye protesto ettim. Bu kadar kolay yani?
Evet.. Kolay dedi Jerry.. Hayat seçimlerden ibarettir.
Her durumda bir seçim vardır. Sen her durumda nasıl
davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl
etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının
iyi ya da kötü olmasını seçersin...
Yani sen, hayatını nasıl yaşayacağını seçersin!..

Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu, uzun yıllar
görmedim. Ama, hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek
yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.

Yıllar sonra, Jerry’nin başına çok tatsız bir şey geldi. Soygun
için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp, Jerry’yi delik deşik etmişler...
Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış.
Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

Ben onu, olaydan altı ay sonra gördüm.
Nasılsın? diye sorduğumda, Bomba gibiyim dedi
Bomba gibi. Olay sırasında neler hissettin Jerry dedim.
Yerde yatarken, iki seçimim var diye düşündüm..
Ya yaşamayı seçecektim, ya ölümü.. Ben yaşamayı seçtim.

Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi !..
Ambülansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı.
Bana hep İyileşeceksin merak etme dediler.
Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla
sürerlerken, doktorların ve hemşirelerin yüzündeki
ifadeyi görünce ilk defa korktum.Bu gözler
bana; Bana adam ölmüş diyordu. Bir şeyler yapmazsam,
biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten..

Ne yaptın? diye merakla sordum..
Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak
herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu..
Evet diye yanıt verdim.. Var.. Doktorlar ve hemşireler
merakla sustular.. Derin bir nefes alarak kendimi
toparladım ve bağırdım: Benim kurşunlara alerjim var !..

Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar. Tekrar bağırdım..
Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin.
Otopsi yapar gibi değil..

Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları
sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük
katkısı ile yaşadı. Yaşaması bana yeni ders oldu.

Hergün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız
ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim..
Ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu..


Bu yazıyı okudunuz. Şimdi iki seçiminiz var:

1. Unutup gitmek.
2. Kesip saklamak,
fotokopisini çıkarıp, dostlarınıza dağıtmak..

Ben, ikincisini seçip bunu sizlerle paylaşmayı tercih ettim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:50 pm

GÜL YAPRAĞI

Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini
aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli
olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan
açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı
geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden
kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,
kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan
sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı,
tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar
suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak
yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir
gül yaprağına her zaman yer vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:50 pm

GEÇ KALMAYIN !

Daha henüz 18 yaşındaydı ama hayatının sonundaydı.
Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmıştı.
Kahır içinde eve kapatmıştı kendini...Sokağa çıkmıyordu.
Annesi, bir de kendisi. O kadardı bütün hayatı...
Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa...
Bir yığın vitrin önünden geçti, tam bir CD satan dükkânı da
geride bırakmıştı ki, bir an durdu, geri döndü, kapıdan içeri,
gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi
yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar... Hani,ilk bakışta
aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte...İçeri girdi. Kız,
gülümseyerek koştu ona; "Size nasıl yardım edebilirim?" diye.
Nasıl bir gülümsemeydi o...Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi
kızı... Kekeledi, geveledi, sonra "Evet!" diyebildi. Rastgele
birini işaret ederek; "Evet, şu CD'yi bana sarar mısınız?"
dedi. Kız CD'yi aldı, içeri gitti, az sonra paketle geri geldi.
Genç kızdan aldı paketi, çıktı dükkündan, evine döndü.
Paketi açmadan dolabına attı... Ertesi sabah gene gitti aynı
dükkâna...Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve
getirdi, attı paketi dolaba gene açmadan...Günler hep alınıp,
sardırılan CD'lerle geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret
edemiyordu. Annesine açıldı sonunda...Annesi; "Git konuş
oğlum, ne var bunda?" dedi. Ertesi sabah,bütün
cesaretini topladı, erkenden dükkâna gitti. bir CD seçti.
Kız gülerek aldı CD'yi, arkaya gitti paketlemeye.
Kız içerdeyken bir kâğıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz?"
diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi,notu kasanın
yanına koydu gizlice. Sonra,paketini alıp
kaçtı gene dükkândan... İki gün sonra evin
telefonu çaldı... Anne açtı telefonu. Dükkândaki tezgahtar
kızdı arayan. Delikanlıyı istedi, notunu yeni bulmuştu
da... Anne ağlıyordu... "Duymadınız mı?" dedi. "Dün kaybettik
oğlumu." Cenazeden birkaç gün sonra anne, oğlunun odasına
girebildi sonunda. Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı,
oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı,
oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir
CD vardı, bir de minik not...
"Merhaba, sizi öyle tatlı buldum ki, daha yakından
tanımak istiyorum. Bir akşam birlikte çıkalım mı?
Sevgiler... Jacelyn "
Anne, bir paketi daha açtı, onda da bir CD ve
bir not vardı: "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz,
hadi beni bu gece davet edin, artık.
Sevgiler...Jacelyn "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:50 pm

FİNCAN TAKIMI

Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk
kapımı çaldılar: "Eski gazeteniz var mı bayan?"
Çok işim vardı. Önce Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 111679 demek istedim ama ayaklarına
gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler
vardı ve ayakları su içindeydi. "İçeri girin de, size kakao yapayım"
dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı.
Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki
soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin
önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım
işlerimi yapmaya koyuldum. fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti
bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu...
Erkek çocuğu bana döndü "Bayan, siz zengin misiniz?" diye sordu. Zengin mi?
"Yo Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 111679!" diye yanıtlarken çocuğu,gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere
kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve "Sizin fincanlarınız,
fincan tabaklarınız takım" dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu.
Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi
ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı.
Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı.Pişirdiğim patateslerin
tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı,
bir eşim vardı ve eşimin de bir işi... Bunlar da fincanlarım ve fincan
tabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin
önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların
sandaletlerinin çamur izleri,halının üzerindeydi
halâ. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim
de. Olur unutuveririm ne denli zengin
olduğumu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:51 pm

EVLİYA

Yaşlı adamın hastalığına çare bulunamayınca,
kendisine evliya denilen birinin adresini vermişler.
Söylenenlere göre en ağır hastalar o zatın duasıyla
iyileşebiliyormuş. İhtiyar adam verilen adresi
çaresizlik içinde cebine atıp doktorun yanından
ayrıldığında, sokağın köşesinde simit satan 6 - 7
yaşlarındaki bir çocuğa rastladı. Çocuk son
derece masum gözlerle kendisine bakıyor
ve onu tanıyormuş gibi gülümsüyordu.

Adam, o yaştaki çocukların tamamen günahsız
olduğunu düşünerek yoluna devam ederken,
aniden duruverdi. Simitçinin üzerindeki eski
tişörtün üzerinde bir "E" harfi yazılıydı. Ve bu
"E" mutlaka evilyanın "E" si olmalıydı...
Aradığı evliyaya bu kadar çabuk ulaşmanın
heyecanıyla yanına gidip bir simit aldıktan sonra;

- "Doktorlar benim hasta olduğumu söylediler,"
dedi. "İyileşmem için bana dua eder misin?"

Çocuk bu teklif karşısında şaşırmışa benziyordu.
Kafasını olur der gibi sallarken;

- "Bende sık sık hastalanıyorum," diye karşılık verdi.
"Ama dedem, Allaha inananların ölünce yıldızlara
uçtuklarını ve orada cenneti seyrettiklerini söylüyor.
Bu yüzden korkmuyorum hastalıklardan."

Adam içinin bir anda ferahladığını hissetti. Onun
soğuktan moraran yanaklarına bir öpücük kondururken ;

- "Deden çok doğru söylemiş," dedi.
"Ama ben yine de yardım istiyorum senden."

Çocuk, duasının kıymetini anlamış gibiydi. Karşı
kaldırımdan geçmekte olan baloncuyu gösterek ;

- "Size dua edeceğim" diye cevap verdi. "Ama eğer
iyileşirseniz, bana 10 tane balon alacaksınız , tamam mı?"

Bu sefer adam başını salladı. Fakat çocuk bu kadar
büyük bir hazineyi istemekle haksızlık yaptığına
hükmetmişti. Mahcubiyetten kızaran yanaklarını
elleriyle örtmeye çalışırken ;

- "Uçan balon almanıza gerek yok," diye devam etti.
"Normalinden 10 tane istemiştim. "

Adam elini uzatarak çocukla tokalaştı. Anlaşma
nihayet yapılmış, ayrıntılara geçilmişti. Buna göre
hastalıktan kurtulması halinde 6 ay sonraki ramazan
bayramında çocukla buluşacak ve her hangi bir sebeple
gelemediği takdirde, önceden hazırlanan balonların
ona ulaşmasını veya postalanmasını sağlayacaktı.

Adam küçük çocuğun adını ve adresini bir kâğıda
yazdıktan sonra, başını okşayarak onunla vedalaştı.

Aradan soğuk bir kış geçip ramazana ulaşıldığında ,
adamın hastalığından eser bile kalmamıştı. Hayata
tekrar dönmenin sevinciyle en güzel balonlardan
bir paket hazırladı ve bayramın ilk gününü iple
çekerek randevü yerine gitti. küçüklerin cıvıl cıvıl
kaynaştığı bayram yerindeki diğer simitçiler,
çocuğu tanımıyordu. Adam onu biraz ilerdeki
bakkala sorduğunda , dükkân sahibi ;

- "Ciğerleri hastaydı yavrucağın," dedi.
"Geçen hafta aniden ölüverdi."

Adam bir anda beyninden vurulmuşa döndü.
Ve koşar adımlarla orayı terkederken , önüne
çıkan ilk baloncuya bir tomar para uzatıp;

- "Şu uçan balonlardan 10 tane istiyorum," dedi.
"Çabuk ol, gecikmeden ulaşmalı yerine."

Adam, satıcının aceleyle uzattığı balonların iplerini
birbirine düğümledikten sonra, onları besmeleyle
gökyüzüne bıraktı. Bayram yerindeki herkes gibi
baloncu da şaşkındı. Sonunda dayanamayıp ;

- "Ne yaptığınızı anlayamadım." dedi.
"Neden bıraktınız onları öyle?"

Adam, nazlı nazlı yükselmekte olan balonları
buğulu gözlerle takip ederken ;

- "Onları bekleyen küçücük bir dostum var,"
diye mırıldandı. "Hemde evliya gibi bir dost.
Balonları adresine postaladım sadece."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:51 pm

" EN OLMAYACAK YERDE,
EN OLMAYACAK ZAMANDA
EN OLMAYACAK OLAY,
HER ZAMAN VE HER YERDE OLABİLİR."


MUCİZE....

Sally, küçük kardeşi George hakkında
anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman
yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu
kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı.
George'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla
kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu.
Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını
duymuştu Sally: "Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu
sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally.
Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden
çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek
saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam
üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk
paraları. Sonra hepsini cebine koyarak
aceleyle evden çıkıp, köşedeki
eczaneye gitti.

Eczacının dikkatini çekebilmek
için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı
çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl
kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın
arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye
hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce
"Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et,
gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki
şık giyimli adamı gösterdi. Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce
yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta,
bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak:
"Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak
bir mucize kurtarabilir' dedi, bir mucize kaç
paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve
acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm
küçük kız, biz burada mucize
satmıyoruz, sana yardımcı
olamayacağım" dedi.

Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi.
Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını
ödemek için param var benim, bana yalnızca fiyatını
söylemeniz yeterli" dedi. Bu arada Sally ve eczacının
yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür
bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım? diye sordu.
"Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen
yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim, o çok hasta
ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ailemin
de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam
"Onu ancak bir mucize kurtarabilir" deyince ben de
paramı alıp buraya geldim." "Peki, ne kadar paran
var?" diye sordu iyi giyimli adam. " Bir dolar
ve onbir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki
tüm param bu!" "Bu iyi bir şans, küçük
kardeşini kurtarmak için gerekli olan
mucize için yeterli bu para"
dedi, iyi giyimli adam.

Adam bir eline parayı aldı, öteki
eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni
yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye
sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum"
dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George
için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı.
Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı.
Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ
yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne:
"Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu
maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi. Sally
kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça
malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam
tamına bir dolar ve onbir sent!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:51 pm

DOSTLUK

İskoçya'da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming'di adı. Günlerden bir
gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir
de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp
duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi
çocuğu bataklıktan çıkardı ve acili bir ölümden kurtardı. Ertesi gün
Fleming'in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat
indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. ‘‘Oğlumu
kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum’’ dedi. yoksul ve
onurlu
Fleming ‘‘Kabul edemem!’’ diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıdan
çiftçinin küçük oğlu göründü. ‘‘Bu senin oğlun mu?’’ diye sordu aristokrat.
Çiftçi gururla ‘‘Evet!’’ dedi. Aristokrat devam etti: ‘‘Gel seninle bir
anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer
karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.
‘‘ Bu konuşmalar sonunda Fleming'in oğlu aristokratın desteğinde eğitim
gördü.
Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming'in oğlu Londra'daki St. Mari's Hospital
Tip Fakültesi'nden mezun oldu ve tüm dünyaya adini penisilini bulan Sir
Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre sonra aristokratin oğlu zatürreye
yakalandı. Onu ne mi kurtardı?

Penisilin!

Aristokratin adi: Lord Randolp Churchill.
Oglunun adi: Sir Winston Churchill.
Kurtaran doktor: Çiftçinin oglu Sir Alexander Fleming.

Paraya gereksiniminiz yokmuş gibi çalışın.
Hiç acı çekmemiş gibi sevin.
Hiçbir şey beklemeden verin.
Karşılığı nasıl olsa gelecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:52 pm

DENİZ YILDIZI

Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden
bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder
gibi hareketler yapan birini görür.
Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile
vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir
adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.
Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.
Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı
daha alır, okyanusa fırlatır.
- Onun için fark etti ama...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:52 pm

ÇİÇEKLE SUYUN HİKAYESİ

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.

İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder
birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.

Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan
içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur.

İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar,
"Sırf senin hatırın için ey su" diye...

Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı
birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki,
çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.

Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba
"Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.

Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek,
alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.

Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni
seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek
yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der.
Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler...

Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz
etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der.

Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der
ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek
artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin.
Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler
çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine...

Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla
başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben,
gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum
karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır
nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder
çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu
ümitsiz artık elimizden birşey gelmez."

Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık
nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir
bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum...
Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der.

Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece
"Seni seviyorum" demek yetmemektedir...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:52 pm

COŞUNCA AKIP GİTMİŞİM


Yıllar geçti gitti. Hızlı mı, yavaş mı pek bilemem ama, sanırım zaman hep aynı hızla ilerledi durdu da ben bazen onu dolu, dolu kullandım, bazen hiç önemsemedim akışını izledim... Kimi zaman elime geçen olanakları "Bu bir fırsattır" diyerek kullanmaya çalıştım, kimi zaman burnumu kıvırıp, kibirle yanından uzaklaştım. Kimi zaman "Yaşamasaydım" derken, kimi zaman Dünyalar benim oldu. Sevinç çığlıkları attım... Uzatmayalım, inişleriyle çıkışlarıyla sıradan bir yaşamdı geçen yıllar...

Birden ne oldu da bu öykü başladı. O sıradan yaşam, anlatıma konu olabilecek bir olaya dönüştü, tümüyle anımsamıyorum. Ama gönül bu, bazen tuğrayı gözünden vuruyor... Sizin sıradan dediğiniz yaşamınız, birden ömür denen merdivenin üst basamaklarına ulaşmadan kanatlanıp bulutlara erişiyor, sevinç ve mutluluk içinde uçuşuyorsunuz. Ben burada kuş gibi uçmaktan değil, kelebek gibi uçuşmaktan, bir oraya, bir buraya, bir şuraya kanat çırpmaktan söz ediyorum. Gönlüm işte böyle uçuşuyor... Kıpır, kıpır yerinde duramadan, durup dinlenmeden, bıkıp usanmadan uçuşup duruyor...

Eh kolay değil. Deli gönül coşunca bir kez, onu tutmak olanaksızmış. Alır başını gidermiş. Kah coşar çağlarmış, kah başını çarpa, çarpa dolanır yanarmış... Onu dizginlemek, ona "Dur hele" diyebilmek olmazmış. Coştu ya bir kez! Onu izlemekten başka bir seçeneğiniz kalmazmış... Kıyıya çekilip coşup çağlamasına, çarpa, çarpa köpük, köpük beyazlamasına bakılırmış... Deli gönül bu: Coşar da coşar işte... Fokurdayarak akan, köpüren sular gibi ıslık çalan yel gibi, şakırdayan yağmur gibi akar, akar, akarmış...

- Neden coştun birden? Ne oldu sana deli gönül?
- Sorma. Olan oldu işte. Yaşamadığım kadar güzel, yaşanmayacak kadar ulu bir an oldu... Çaldı gitti gönlümü... Bir şimşek, bir ışık: Çakınca kör oldum. Onu izler oldum...
- Deli gönül çarpa, çarpa, coşa köpüre, sevinçle nereye gider?
- Coştu deli gönül. Bırak hele ona karışma...
- İyi ya! Nerelere gidecek? Yıllar boyu sustu da şimdi nerelere gidecek?
- Sen kim olursun da karışırsın? Sen ne bilirsin de onunla uğraşırsın? Gönül bu: Susar, susar da coşar birden...
- Hem de ne coşma! Ne dağ kaldı. Ne de ova. Sildi süpürdü her yanı...
- Yeter be dostum! Yeter! Anladım coştu. Ama merak bendeki de. Sana ne ola?
- Ben uçtum bir kez. Bırak süzüleyim. Bırak uçmanın keyfini yaşayayım...
- Bırakayım seni de, meraklandım bir kez... Nedir seni bu hallere koyan?
- Unut onu sen! Kimselere diyemem. Ben yıllarca bekledim. Hep mutlu olmak istedim. Yakardım. Sızlandım. Geceleri aya, yıldızlara seslendim. Gönlüm için dilekte bulundum. Kurttan, kuzudan, uçan kuştan, sallanan yapraklardan, yağmurdan ve yelden destek bekledim. Sonunda mutluluğa eriştim. Şimdi mutluluğun gizemini söyler miyim?
- Bilemem senin durumunu... Gözlerin parlamıştı. Yüreğindeki kıpırtıyı, soluğundaki kesintiyi görünce ola ki bir sorunu vardır, bir otacı gerekir demiştim... Nereden bilirim "Sevda"dır seni coşturan, köpük, köpük akıtan...
- Olmadı işte. Sana sevdadan söz eden oldu mu? Sevgiyi de dilime dolamadım. Bu sözcükleri nereden çıkarttın?
- Hiç! Seni üzmek istemem. Sana durup dururken açıklama gereği duyacağın bir şeyler söylemiş olmak da istemem... Ben yalnızca...
- Nedir "Yalnız" olan? Bir coşkuya kucak açıp sevinçle desteklemek mi? Yoksa yaşamadığın için mutluluğu ve sevinci yaşamış olana engel olmak mı?
- Ben... Hiç böyle düşünmemiştim.
- Bence düşünmüştün. Ama ben hemen anladım. Bıraksaydım, umursamasaydım ne güzel deşerdin gönlümü... Ne güzel seçerdin düşüncelerimden işine gelenleri... Ben coştukça gürül, gürül, sen elindeki kovayı daldırıp çektikçe bulanık kumlu suyu, ne güzel çarpıtırdın yaşamı... O saf duyguları kendince yorumlayarak, o içten gelen sevinç ve mutluluğu yürekten yıkarak ne güzel yok ederdin...
- Öyle deme, üzülürüm.
- Üzülmemen bir yanılgı. Sen baştan beri üzülmesi gerekensin... Sen değil misin bana her koşulda engel çıkaran? Her zaman beni üzecek bir neden bulan?
- Yeter! Dayanamayacağım. Sustum işte.
- Niye susuyorsun? Bence susmamalısın. Eğer hak seninse susmadan konuşmalısın. Yok senin hakkın yoksa, bence başından beri yoktu, bunca yıl hakkın olmadan neden konuştun? Neden bunca yıl konuşarak, söylenerek bana engel oldun? Beni ne sandın? Yoksa senin çevrendekiler istediği için mi böyle davrandın? "Onu önemseme. Çok kolay kandırırsın" mı dediler? Bence sen asıl kanan kişi olmalısın... Asıl sen utanmalısın beni kandırmaya, karşına almaya kalktığın için...
- Hiç bu biçimde bakmamıştım.
- Bakamazdın. Hala baktığını da sanmıyorum. Sen esen yele göre yön değiştiren bir yelken gibisin. Onunla kabarıp gövde gösterirsin. Kendi başına soluk, durgun ve düşkünsün. Rüzgar olmasa beş para bile etmezsin... Beş para nedir bilir misin? Nereden bileceksin... Tarihteki en küçük para birimi olduğunu nereden bileceksin...
- Yapma. Aşağılama beni. Başkaları da mı böyle düşünüyor?
- Sanırım evet! Belki de çok daha kötüsünü... En acısını seçmiş olmalarının önemli bir nedeni olmalı.
- Önemli olan nedir ki?
- Paraya tapanlar için bile bir değer taşımıyorsun.
- Bu kadar kötü bir insan mıyım?
- İnsan olup olmadığını bilemem. İnsan olanın bir değeri olurdu. Ona saygıyla bakan birileri olurdu... Değil mi ki paraya tapanlar bile sana bakmaz, onların gözünde bile bir değerin yoktur, senin için değersizsin diyebilirim. Senin bu yaşamda insan olma olasılığın yoktur diyebilirim...
- Yeter artık. İyi ki sordum. Bitirdin beni. Ben ne yaptım sana?
- Bilmez misin ne yaptığını? Ben coşmuşken köpük, köpük, benden alıp kucaklasan, arkamdaki köpüklerin sönmesini beklesen, öfkemi dindirirdin... Benim gücümü karartacağına, benim uçuşumu körelteceğine, beni yüceltirdin... Şimdi yüce tepelere ulaşmışken, başım dumanlara girmişken senin yardımına gereksinimim yok. Senin zararın da bana değin ulaşmaz. Senin söylentilerin ancak suyun dibini bulandırır. O da kısa bir süre için. Yaşam da, su da berraktır. Mutluluk bu berraklığın içindedir...

Ne diyeceğini bilemedi. Geldiğinde yüzüne taktığı güleç maskeyi çıkartmıştı. Başını öne eğdi. Sonra ellerini göbeğinin altında birleştirip yavaş, yavaş oradan uzaklaştı... Başı da, gönlü de eğilmiş, eski hırçınlığı kalmamıştı...

- Yine yordu beni. Hep böyle yapıyor. Ne zaman kabaran bir coşkuyla dolup taşsam bana engel oluyordu. Bu kez ben kazandım. Onu kötü yakaladım. Aklıma geleni, düşündüklerini ya da düşünmediklerini bulup hepsini söyledim. Sonunda başardım. Susturdum onu... Bak bıraktı peşimi. Uzayıp gidiyor işte. En azından bugün artık beni rahatsız etmez. Ben de kollarımı açar, yüreğimdeki coşkuyu dilediğim gibi saçarım.

- Tüm sevincimi ve mutluluğumu toplayıp başımı göğe kaldırarak birikimlerimi aktarmalıyım.

dedikten sonra haykırarak dizeleri sıralamaya başladı:

Ben neyim ki benimle uğraşırsın.
Benim seninle bir derdim yok.
Benim derdim gönlümle...

Bir söz geçirsem ona:
İsterdim, suskun olmasını
İsterdim, boynu bükük sessizliğini
İsterdim, gözleri önünde,
Arada kısacık kaçamaklar,
Başkaca bir duygu olmasın...

Kim istemez ki:
O güzel gözleri,
Kocaman kara kirpikleri,
Soluyan burun delikleri,
Al, al olmuş yanakları
Titreyen dudakları...

Herkes ister.
Eğer kimsesizse,
Eğer ona bakan yoksa,
Eğer başı önüne eğikse...

Yok coşku doluysa biri,
Köpükleri kovalarken
İzlerken peşi sıra
Yüreği kıpırdarken
Çıkma karşısına:

Bakar gibi görünse de kadın
Bil ki başkadır çıkarı
Vardır nedeni severken adamın
Ona eziyet etmesinin.
Bil ki bunu kurmaktadır yıllardır
Yaşam zehir olsa da, olmasa da...

Hoplaya zıplaya kumsalda Güneşin battığı yöne doğru yürürken, çevredeki gölgelerin uzayıp uzaklaştığını, bir süre sonra yok olduklarını görüp sevinçle gülümsemeye başladı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:53 pm

BIRAKIP DA GİDENE...

Burnu bir karış havada, gözü
yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde.
Hele hele benim aşkımı
yerden yere vurup,
nasıl kırmıştı kalbimi zalim.
Dudaklarından dökülen acı sözleri;
öyle ki, bugün bile unutamadım.
Ne tebessümdü o , zehirden beter.
Her olayda içim paramparça,
gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olurdu.
Yorgun düşerdim onsuz geçen,
onunla dolu, koyu siyah gecelerden.
Pişmanlıktan kendime lanetler eder,
sevgimi söylediğim günü düşündükçe,
kaleme sarılıp yazardım ona nefretin
aşkla kucaklaştığı o uzun mısralarımı.
Derdim ki; alın yazımdı,
onbeşimin çocuksu aşkıydı.
Nasıl da gülerdi canı istedi mi...
En anlamlı bakışlarıyla önce ümitlendirir,
ardından bir uçurumun kenarına
yapayalnız bırakır giderdi.
Ben çaresiz, ben yorgun,
ben bıkkın bu sevdadan.
Ah bilirdi o insafsız,
diri diri yanardım o böyle yaptıkça...
Şubatın buz gibi kasvetli soğuğunda;
onda ne bulduğumu bugün bile bilemem.
Ama o günlerde hayatımın amacı,
varolma gibi gelirdi bana.
Çocukluk mu, yoksa gençliğimin
safça tutkusu muydu bu
kölesiye bağlanış,
içten içe kopan fırtınalar,
bu delice yakarış?
Kimbilir, belki de
sevilmeye muhtaç bir kalbin
bitmek bilmeyen kaprisi...
Ondan hiçbir şey istememiştim.
Sadece sevgi...
Evet, şimdi yıllar sonra ben,
onu düşünüyorum ilk defa
kucağımda resimler, hatıralarla.
Hava yine soğuk, yine kasvetli
gözleri gözlerimde yine
sevgi, derin yüreğimde.
Unuttum sanırdım, meğer aldanmışım,
ağladım saatlerce.
Bu onun "ölüm yıldönümü"dür.
17'sinde toprakla kucaklaşan,
o zalimin hikayesidir anlatılan.
Bir melodidir kırık, umutsuz...
Doldururken sensizlik o an odayı
gönlüm hala boş, kafam yine dumanlı.
Bir feryat yankılanmıştı acı dolu
tam 15 yıl önce bugün bomboş kırlarda.
Deli gibi koştum sınıfa, sırası boştu.
Benim kadar çaresizdi her köşe.
Kendi kendime konuşarak
yaklaştım sırasına;
"Sen ölemezsin; canımsın, sevgimsin, emelimsin
Dileğince nefret et, alay et duygularımla Kızmam sana
Ama ne olur bir yalan olsun, acı bir şaka.
Evet, evet beni üzmek için yapıyorsun.
Herşeyini özledim...
Allahım son defa göreyim yeter bana"
Bu sensiz yakarış defalarca sürmüştü
ta ki, ölümün o sinsi kokusunu
içimde duyana kadar.
Hıçkıra hıçkıra ağladım,
sıraya kazıdığın ismini öptüm.
Sonra, ona ait birşeyler bulmak için
aradım her köşeyi...
Yalnızca buruşturulmuş bir sayfa,
rengi solmuş.
Yazı, onun yazısı.
Bir mektuptu, özenilerek yazılmış,
belki de çok emek verilmiş her satırına...
Çok şaşırdım, mektup bana hitabendi.
Korkakça, kaybolmasından korkarak,
acıyla okudum her cümleyi
kalbimde büyüyen bir özlemle...
Hele hele o ilk satırı...
Öyle ki, bugün bile unutamam,
okudukça ağlarım.
"İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş
bir tanem, AFFET BENİ !!!..."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:53 pm

BİR ÖYKÜ

Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip
utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından
fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların
Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı..
Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu..
Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı...
Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan
masasına döndü.. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda sekreter,
dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa
gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu..

Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini
bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi.
Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu?
Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.

Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce
bir kazada kabetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun
anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.

Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. "Madam"
dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için
bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner..."

"Hayır, Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 111679" diyerek haykırdı yaşlı kadın.. "Anıt değil... Belki, Harvard'a
bir bina yaptırabiliriz". Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar
fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı, "Siz bir binanın kaça mal olduğunu
biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan
fazlasına çıktı..."

Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan
kurtulabilirdi.. Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite
inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin
kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?"

Rektör'ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı.
Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya,
Palo Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için
onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.

Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u.

=========

Ayağınıza kadar gelip, sizinle görüşmek isteyen insanlara,
yaklaşmadan önce bir kez daha düşünmeniz dileğiyle...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:53 pm

BİR MASAL GİBİ

Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için
hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm..
Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye
acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri
yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu...

Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi
yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu
bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için
zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım.
Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda,
özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve "Sevgili Michael"
diye başlıyordu.. Ve "Annesi yasakladığı için
onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak
devam ediyor.. "Ama sakın unutma, seni daima
seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..

Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun
yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez
hemen telefon idaresini aradım.Görevli kisi, kendisine
bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını
vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat
ısrarım karşısında: "Belki, size yardımcı olabilirim" dedi.
"Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar
Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.."
dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi..
"Bağlıyorum efendim." Telefonda, karşıdaki hanıma
"Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını" sordum.

"Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden
aldık" dedi. "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."
"Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip
ederseniz, belki adres bulursunuz.." deyip bana huzurevinin
adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş..
Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki ordan
bilirlermiş.. "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim
kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce
yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak
için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..

Bir kadın "Şimdi Hannah'nın kendisi bir huzurevinde"
dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses;
"Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi.. Saat ona geliyordu
ama hemen yola çıktım, Hannah'yı görmek için..
Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş
saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl
ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip..
Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve "Genç adam" dedi,
"Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle
seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu
meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm
diye annem kesinlikle izin vermedi.." Derin bir nefes daha..
"Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz
ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.." Bir ufak
sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."
İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden..
"Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki.."
Hannah'ya teşekkür edip odadan çıktım.

Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız
"Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size" dedi.." Hiç
değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..
Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran
hademe bağırdı.. "Hey baksana.. Bu Bay Michael'ın
cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde
görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten..
Üç kere ben buldum, koridorlarda..

"Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım
tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında
kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.
Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle "Evet
bu benim cüzdanım" dedi. "Öğleden sonraki yürüyüş
sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum."
"Hiçbirşey borçlu değilsiniz" dedim. "Ama özür dilerim.
İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum."
"Mektubu mu okudun?" "Sadece okumakla kalmadım.
Hannah'yı da buldum.." "Buldun mu? Nerde? İyi mi?
Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.."
"Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça.. "Bana onun
telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım."
Elime sımsıkı sarıldı.. "O benim tek aşkımdı.. Onu
öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup
geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
"Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."

Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı.
Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu..
Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. "Hannah"
dedi.. "Bu bay'ı tanıyor musun?" Gözlüklerini
ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..
"Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
"Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."
"Michael" diye yutkundu Hannah. "İnanmıyorum..
Bu sensin. Benim Michael'ım." Michael
Hannah'ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar.
Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı..
"Gördün mü, bak?" dedim "Yaşamda, yaşanması
gereken herşey, er ya da geç, birgün kesinlikle yaşanacaktır."

***

Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar.
Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?

Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael
beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık
bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de
lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı..
Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi…

Aşklarını onsekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan
76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında
keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği
sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı
yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:54 pm

BEBEK

Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında
büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri,
kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla
bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar
gördüğü en cana yakın kız çocuğuydu.
Onun ipek yanaklarını daya doya öpmek ve
cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde :
"Dokunma bana ..." diye bir ses duydu.
"Beni okşamaya hakkın yok senin..."
Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı.
Bebekle kendisinden başka içerde kimse yoktu.
Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü.
Aman Allahım!.. Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen
konuşan oydu. "Bana yaklaşmanı istemiyorum"
diye devam etti. "Hemen uzaklaş benden..."
Kadın, biraz olsun kendini toplayarak :
"Çocuklarımız hep erkek oluyor" dedi.
"Onlar da güzel ama kız çocukları başka.
Bu yüzden seni öpmek istedim."
"Beni öpemezsin" diye ağlamaya başladı bebek.
"Benim de seni öpemeyeceğim gibi..."
"Neden ?" diye sordu kadın."Neden öpemezsin ki ?"
Bebek, hıçkırıklara boğulurken :
"Bunun sebebini bilmen gerekir" dedi.
"Düşünürsen mutlaka bulacaksın..." Kadın, neler olup
bittiğini hatırlamak üzereyken kendine geldi.
Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor
ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu.
Aile dostları olan tanınmış doktor,
odayı dolduran çiçeklerden bir tanesini
vazodan çıkartıp kadına uzatırken :
"Geçmiş olsun hanımefendi" dedi.
"Başarılı bir kürtajdı doğrusu.
Ha..! Sahi, "kız"mış aldırdığınız bebek."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:54 pm

BALON

Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi
takip ederken, şaşkınlığını gizleyemiyordu.
Onu hayrete düşüren şey,
"Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların
adamı nasıl havaya kaldırmadığı idi.
Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor
ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın
kendisine baktığını farkederek ona doğru yaklaştı
ve bütün cesaretini toplayarak:
-Baloncu amca, dedi. Biliyor musun benim hiç balonum olmadı.
Adam çocuğu söyle bir süzdükten sonra:
-Paran var mı? diye sordu. sen onu söyle.
-Bayramda vardı, diye atıldı çocuk, önümüzdeki bayram yine olacak.
-Öyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim.
Çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan
ayırmadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali
kalmamıştı. Bir kaç adım attıktan sonra elinde olmadan
tekrar onlara baktığında, gördüklerine inanamadı.
Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve
yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı.
Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken,
baloncu ona doğru dönerek:
-Küçük, diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan
birini sana veririm. Yapılan teklif,
yavrucağın aklını başından almıştı.
Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını
aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı.
Hedefine adım-adım yaklaşırken duyduğu heyecan,
bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını
hissettirmiyordu. Sincap çevikliğiyle balonlara
ulaştığında bir müddet onları seyretti ve
dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı.
Ancak balonlardan birisi iyice sıkıştığından
diğerlerinden ayrılmış ve ağaçta kalmıştı.
Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa,
dikenlerden patlayacağını çok iyi biliyordu.
İster istemez balonu yerinde bırakıp
aşağıya indi ve adam dönerek:
-Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o?
Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra:
-Seninki ağaçta kaldı evlat, dedi. İstersen çık al.
Çocuk bu sefer ayakta bile duramadı.
Kaldırım kenarına oturup baloncunun
uzaklaşmasını bekledikten sonra,
dallar arasında parlayan balona uzun uzun bakarak:

"Olsun", diye mırıldandı. "Olsun." Ağacın üzerinde
kalsa da, bir balonum var ya artık..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:54 pm

BABAMI İSTİYORUM

Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki
çocuğunu kapının önünde beklerken buldu.
Çocuk babasına, "Baba bir saatte ne kadar para
kazanıyorsun" diye sordu... Zaten yorgun gelen
adam, "Bu senin işin değil" diye cevap verdi.
Bunun üzerine çocuk "Babacım lütfen, bilmek
istiyorum" diye üsteledi. Adam "İllâ da bilmek
istiyorsan 20 milyon" diye cevap verdi. Bunun
üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç
verir misin" diye sordu. Adam iyice sinirlenip,
"Benim senin saçma oyuncaklarına veya
benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi,
derhal odana git ve kapını kapat" dedi.
Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.
Adam sinirli sinirli "Bu çocuk nasıl böyle şeylere
cesaret eder." diye düşündü. Aradan bir saat
geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve
çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını
düşündü, "Belki de gerçekten lazımdı"...
Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı...
Yatağında olan çocuğa, "Uyuyor musun" diye
sordu. Çocuk "Hayır" diye cevap verdi...
"Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana
az önce sert davrandığım için üzgünüm.
Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi...
Çocuk sevinçle haykırdı, "Teşekkürler
babacığım"... Hemen yastığının altından
diğer buruşuk paraları çıkardı. Adamın
suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.
Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran
olduğu halde neden benden para istiyorsun?...
Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak
vaktim yok" diye kızdı... Çocuk "Param vardı
ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde
mahcup bir gülücükle paraları
babasına uzattı; "İşte 20 milyon...
Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?..."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:55 pm

ÖZLEM
Özlüyorum…Kapının arkasın da ki gerçeği.Hayata şöyle bir kapı aralığından bakmak sessizce.Sonra hiç bir şeyi belli etmeden kapıyı vurup gitmek apansızca.Bazen gerçeklere böylesine bir karşıtlıkla yanıt vermek en güzeli.Bulut olup güneşi saklamak ya da güneş olup gün yüzüne ulaşmak.Hepsinde bir tutku bir özlem şimdi hayata.Bakarsın yıldızlar geceyi bekler,bakarsın yıldızlar birbirinden kaçar .Birileri umut biler ,birileri kayan yıldızları kovalar,tutmak ister.Her daim hayatın yaşanılan ritmi içerisinde zerre kadar umutla hayatın gerisinde bıraktıklarıyla beraber bir özlem şimdi;düşünülen,akılda biten düşünceler üzerine.
Gece olup bir mum yakıp bir tütsünün efkar basan kokusunda elimde kalemim sayfalar dolusu düşünceler karalamak beyaz kağıdın tutkusu.Ya da aşık bir adamın hala geleceği umuduyla bir şeyler beslemesi sevgiliye.İçimde yanan korun alevini ancak sevgiliden gelecek olan sevgi sözcüklerinden biteceğini bile bile hala yazıyorum sayfalara.Bitecek mi biter mi bu özlem. Acıyan kalbime ne gün ışığı ulaşabildi nede bakan gözlerde onu unutabildim.
Yeşil gözleri vardı.Düşlerimin yeşerdiği.Yüzünde güldükçe çoğalan gülümsemesi baktıkça ufkuma özgürlük veren güzelliği.Elimde ki beyaz güvercin olsun isterdim sevgiyle beslemek onu hoyratsızca bırakmak ve sonra gökyüzünde süzülmesini izlemek ve kucaklamak rüzgarıyla.
Her şey birer özlemmiş.Özlüyorum da .Artık gözlerim puslu başım eğik halde gezmek istemiyorum.Çıkıp insanlara gülümseyen gözlerle bakabilmek.İçimde bir kaybetmişliğin verdiği ezikliğiyle sana şimdi;özlem.Bakma bana öyle camlar arkasından.Bende beni bana neden üzdün.Oysa bunların hiçbirini hak etmeyen ben sanki hayatın bütün yükünü omzuna almış şekilde şimdi bir yolculuğun başındayım.Artık yeterince yüküm var,buraların yükünü çekemem artık.Sanırım gitme vakti bu gözlerden,gözlerden ırak yerlere,senin olmadığın yerlere.Şimdi gidiyorum sen kazandın.İçimde yenilmişliğin verdiği üzüntüyle kaçmayı ben çoktan hak ettim .Sen hayatın ritmini yeniden tut,gözlerinle yeniden gülümse, başka kalpleri yıka dur bende yeni bir mekanda yeni bir fatih’le beyaz bir sayfa açayım hayata.Kendine çok dikkat et.Her zaman senin yükünle yol alacağımı bilmeni isterim.Seni seviyorum ve hoşça kal…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:56 pm

Gittin sen de herkes gibi ...

Güneşli bir bahar günü. Nisan yağmuru henüz dinmişti. Eminönü’nden Kadıköy rıhtımına yaklaşıyordu vapur. Martılar rıhtıma yaklaşan vapurların hareketiyle dalgalanan suların arasına dalarak nasiplerini alıyor ve tekrar gökyüzüne doğru havalanıyordu. Vapurdan indikten sonra kararsız adımlarla her zamanki yöne doğru yürümeye başladım.
Akşamları, güneşin Ayasofya ile Sultanahmet Camii’nin minareleri arasından süzülerek Galata Kulesi’nin ardından o ihtişamlı batışını seyretmek bana inanılmaz duygular yaşatırdı hep. Bazen fotoğraf ta çekerdim.
Onu görmeye gidiyordum. İlerde bir kalabalık vardı. Onlarca insan toplanmış birisine bakıyordu. Kalabalığın arasından eğilerek baktığımda, saçı başı birbirine karmışmış, uzamış kızıl sakallı, pantolonu ağına kadar sökülmüş kırk yaşlarında bir adamın anlamsızca bir şeyler haykırışını izlediklerini gördüm. Ne dediğini anlamaya çalışıyordum. - Gitmeyecek işte gitmeyecek! Acılı bir sesle bağırdı. Güneş batmak üzereydi. Adam gözlerini fal taşı gibi tekrar açarak güneşe doğru döndü ve avazının çıktığı kadar bağırdı:
- Gitmeeeeeee!!! Gitmeeeee!!!
Defalarca bağırdı. Herkes duydu. Duymayan bir güneş oldu.
Bir anda sanki dünya yıkıldı. Güneş battı… Adam ayakta güçlükle duruyordu. Dizlerinin üzerine çöktü ve ellerini yüzüne götürdü. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu bir çocuk gibi. Sonra yan yatarak dizlerini göğsüne doğru çekti. Yine elleri yüzünde bir süre sessizce ağladı…
Güneşe mi sevdalıydı? Yoksa nisan yağmurlarına mı? Sen güneş gibi herkes için doğar, herkes için batardın. Bedenim senin bedeninle yanarken ruhum senin ruhunla erimişti. Varlığım senin varlığınla anlamlıydı.Sen benim aydınlık yüzümdün. Güneşe bakan… Aklının aydınlığına sevdalıydım.
“Bende olanlara dokunup sen de gidecektin diğerleri gibi.” Ben senden hiç gitmedim ki. Sen bilmedin.
Ama sen güneş gibi herkes için doğup, herkes için batacaktın her gün. Güneş güneşliğini yapacaktı. Kızıl sakallı adamı fark edemeyecektin bile diğerlerinin arasında. Ve bu son gidişin oldu.
Güneş gibi değil ama nisan yağmurları gibi…
Gittin sen de herkes gibi…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sensetive
Forum Polisi
Forum Polisi
sensetive


Mesaj Sayısı : 428
Rep Puanı : 2
Kayıt tarihi : 01/05/09
Yaş : 28
Nerden : Pc den

Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Başkalarının Yazdığı Öyküler   Başkalarının Yazdığı Öyküler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 09, 2009 7:56 pm

SeVMeK En GüZeL Armağandır..

Hayatımın Armağanı diyordu güzel kadın..o iri yeşil gözleri ile bana bakarak.

Hoş orta yaşın üstünde bakımlı kısa modern sarı saçları ile gözlerinde sakladığı bir hüzün vardı..sevdim dedi ..Çok sevdim içim titrerdi gözlerine bakarken aslında istemedim böyle sevmeyi.oldu bir kere belkide hayatımın bana armağanı idi bu sevgi..bütün imkansızlıklarda hatta yanlış bir zamanda doğru insan biliyorum dedi. ama olmayacaktı…bu ilişki sürmez biterdi.olsun dedi


-Bana onunla geçen günlerim yeter.ben onu yarınsız delicesine sevdim..oysa neler

vardı benden ona giden. Ve onda kalan gözyaşlarım,arzularım,kokum ve sıcaklığım

Neden diyordu NEDENNN.olmuyor neden sürmüyordu.aslında sebebini biliyor ama bilmek istemiyordu yada anlamamazlıktan geliyordu..

Değer verdiğim sevgi için elimden geleni yaptım ama anlaşılmadım.içim rahat ben ne verdimse o farklı algıladı yanlış değerlendirdi.hatta yaptıklarımı gereksiz bulup onda sadece bir tebessüm oldum .Ama olsun üzülmüyorum o öğle davranarak sanki onu daha mı az seveceğim..asla …İNSANLAR BÜYÜDÜKCE HAYELLERİ KÜÇÜLÜRMÜŞ. Ama ben o insanlardan olamadım işte.Hep hayelelerim büyüktü.küçük olan bendim..

Bana baktı ve o iri yeşil gözlerinden yaşlar süzülüyordu..üzülmüyor demesine rağmen

Aslında acı çekiyordu bunu ona söylediğimde ise yaşlar yanaklarında sicim gibi olmuştu. Daha fazla üstüne gidemedim ellerini tuttum.

- Ne olur üzülme,sen aşkı kendi değerlerinde yaşamış. bu aşk için elinden geleni yapmışsın.Hayatın bir boşluğunu onunla doldurmuş ve mutluda olmuşsun. Bırak o kendine anlamsız sebepler araya dursun .Onu hayatının odak noktası yapma.Aşk karşılıksız sevmek ve gerektiği zaman vazgeçmek değimli ? o halde niye bu acı hüzün, neden bu gözyaşı .. Sevdin sevilmedinse üzülme sen yaşadıkca o senin içinde yaşamayacak mı zaten ne olur yüreğindeki sevgiye sahip çık kalbindeki sevgiyi kirletme onu koru hayattaki en zor şeylerden birisi sevmek ama gerçekten sevmek. Sevmek en güzel armağandır.

UNUTMA !

Elbette geçecek bu günler.yüreğinde hep kardelen çiceği açmayacak ,birgün bahar gelecek güneş doğacak kalbinde bambaşka bahar çicekleri açacak



Hayatınızın bütün çicekleri zamanında açsın

Sevgi dolu yarınlara
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Başkalarının Yazdığı Öyküler
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Doğa ÇiçekLeri Forum :: Kültür & Sanat Rehberi :: Edebiyat-
Buraya geçin: